Doğum, yaşam, ölüm ve sonrası… Ölüm/ölümsüzlük, an/anı/anıt…
Ölüm sonu olandır. Ölümsüzlük ise sonu olmayan, bitemeyen. Anı/anıt olma durumu, sonlu olanı sonsuz olana çevirme çabasıdır ki; bu da bir “an” olarak tanımlanır. An; anı, anıt olmaya yaklaşır. Biten ve bitemeyen arasındaki çekişme ve gerilim, anıtsallaşır. Bir anıt mezar yapısı; insanın doğum, yaşam ve ölümü sonrasında, o süreci sonsuzluğa taşımaya cürret eden bir yapıdır. Bu sürece projenin algısı şöyledir: Doğum, yaşam ve ölüm; başlangıcı, gelişimi ve sonucu olan, sınırları bilinen bir kapalılıktır. Süreç içerisinde yaşananlar, onun sonsuzluğa taşınması gerektiğine dair izler taşır. Sonrası ise bir bilinmezliğe varır. Kapalılık içinde var olan izlerin sonsuzluğa taşınması anı, bilinenden bilinmeyene geçişin tanımlandığı boşlukla bir kırılmaya uğrar. Bu kırılma anı bir sıçrama, bir koparılış ya da bir faz değişimi olarak algılanabilir. Bu sıçramanın ardından gelen bilinmezlik ise sınırlar içermez. Başlangıcı, süreci ve sonucu yoktur. Zamansızdır.